Perşembe, Mayıs 19, 2011

Baby On Board


Dear Good Sir, Dear Kind Lady;
Dear keen driver, Dear neat chauffeur;

Hi,
How are you?
I?
I am the guy on your rearview mirror. Yeah, the one who rolls his eyes or violently shakes his head in a disapproving manner.
Don't worry, it's not just about you. It's everyday me... with your kind around.

When i see you from my regular point of view, say uh... driver seat, I find my attention risen and all my sensory receptors alert. Why?
Because you tell me to do so.

Really.
Its that triangular warning sign you put on your rear window saying "Baby on Board" or "Baby in Car" or worse "Princess in Car" and so...

Oh, no! I'm not mistaking you for someone else, like those "Arabada Bebek Var" people... It's just silly. That can't be you. We all know that you had been raised by British Au Pairs and developed an intellectually high level of mindset. We know that your foundation is so westerly that your parents gave you a middle name in ancient Greek and sang lullabies in Renaissance Latin. Pardon me sir/madam.
It's folie.

And hey! Can you just tell me what they are thinking? Please!
We all live in Europe. Putting your baby signs in Turkish?? That must be the definition of 'Crazy' in dictionary. Huh!?
You see, I don't understand those people who insist on keeping those Turkish Signs. Yes, It's Turkey we live in, but... We are not a third world country any more. Everyone is well educated and everyone can read and write in English... Even better than their Turkish!
So? What's the point of keeping those signs in Turkish? Are they trying to prove something? Or do they really hate their kids? Are they waiting to someone rear-end them and threaten the lives of innocent kids. (Although i believe that they will raise those kids as uneducated and avant garde as themselves. The State should take those kids into foster care.)

Yes. I just want to thank you for being there... Without you, mockery wouldn't be this much desperate and proud.

Take Care, drive safe...

Your CT scan

Cuma, Mayıs 13, 2011

"Syntax Error," dedi Başkan. Bakışlarını kaçırdı ve huzursuzca kıpırdandı.


YGS ile ilgili takipsizlik kararı veren Ankara Başsavcılığı şifre iddialarına yol açan programın yeni mezun bir yazılım mühendisi tarafından yapıldığını belirtti!



"

Bunun böyle olacağı belliydi.

Üniversitede 1. sınıf mühendislik okumuş herkes algoritma nedir; nasıl yazılır bilir.
[bilmeyenler içün: Algoritma, bir programın istenilen işi yapabilmesi için gerekli komutların mantık sırası; çalışma prensibidir.]
Bu kişiler için, YGS skandalında gerçekleşmiş olaylar fazlasıyla netti! Ne bir savcı raporuna ne de 'başgan' açıklamasına ihtiyaç oldu. (Niyetlerden değil, kabahatlerin iskeletinden bahsediyorum!)

Savcılık raporunda bu şekilde yazmasa da, güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre suçlu ortadaydı!

Siz onu hep ön sırada içine kapanık çocuk olarak tanıdınız. Tenefüslerde dışarı pek çıkmaz, kimselerle fazla konuşmaz, önündeki kitaba bakardı.
Kızlar kıkır kıkır arkasından konuşur, sınıfın hareketli oğlanları sınav zamanı gelince ismini hatırlardı!
Siz de hatırladınız değil mi?
Hani şu üniversiteye başladıktan sonra kareli gömlek giyen; şenliklerde gömleğini içine sokan; dört senede okulu bitiren...
Hah işte o!

Yazılımcı... Yeni Mezun Yazılımcı!

Diyorlar ki sehven gelmiş dünyaya...
Sehven girmiş o bölüme...
Sehven bitirmiş...

Sebep de o ya!
Güzel ülkemin binlerce üniversitesi her sene sehven mezunlar veriyor. KPSS sehven adam alıyor. Adamlar sehven ÖSYM programlama sorumlusu oluyor.

Şaka bir yana, baş şüphelimiz, ösym'nin yazılımcısı...

Bu adamdan "rastgele" fonksiyonuna sahip bir program yazmasını istemişler ve adam da yazmış.
Yazmış ama ya kötü yazmış ya da kötü niyetle yazmış.
Çünkü bunu yazan adam veya kodu inceleyen/denetleyen bir kimse, tanıdığı bir başka kimseye "bak sistem şöyle çalışıyor," diye bir tiyo verirse, o tanıdığın takıldığı sorularda başarı sağlaması kaçınılmaz olacaktır.
Yani esasında "rastgele" fonksiyonu kısmen yazılmış. Seçenekler farklı ama cevapların birbirleriyle belirli bir patern(desen) içerisinde uyuşma durumu söz konusu.

Yani hadi diyelim kötü niyetli değil bu yazılımcı... Bir buçuk milyon insanın moralini sehven patlatmış... Peki böyle yapmasına ne sebep olmuş olabilir?

Cevap sadece bir çağrışımdan ibaret: Her adaya farklı bir kitapçık demek bütün bir YGS için (160x5x1.5x10^6) BİR NOKTA İKİ MİLYAR tane şık demek... Yani matbaadaki makineleri geçtim; o makinelere komut verecek bilgisayarın bir nokta iki milyar tane farklı şıkkın rastgele olarak basılmasına komut vermesi demek. VE tabii aynı zamanda bu bir nokta iki milyar rastgele şıkkın doğru sonuçlarını kafasına kaydetmesi demek...
Bilgisayar işinde bu tür şeyler çok uzun süren hesaplar değildir ancak göz açıp kapayıncaya kadar da bittiği de görülmemiştir.
Yazılımcının sehven patlattığı olayın sebebi de bu "süre" durumu ile ilgili olsa gerek.
"Heh; Ben bir desen kurayım da bari, baskı, kayıt, kontrol işleri daha hızlı olsun."


Tabii yerseniz...


Türkiye'de bu işi bir rezalete çeviren nokta ise farklı.
(Her makyevelist cephenin yapması gerektiği gibi) Topu daha ilk günden yazılımcıya ve onu denetleyen bir üst seviyedeki adama atmaları gerekiyordu. ÖSYM başkanı "derhal" bu kişiler hakkında (yalandan bir) soruşturma açsaydı kendileri böyle dillere düşmeyecek, gazetelerde komik komik fotoğrafları çıkmayacaktı.

Ama tabii, bir diğer hususu hatırlatmakta fayda var. Bazı iktidar sahipleri ve altlarında çalışanlar ne kadar makyevelist olursa olsunlar aynı cemaate mensup oldukları için birbirlerine bu türden kazıklar atamazlar. Birbirlerini kollamak durumundadırlar. O yüzden de işte bu boyutlara ulaşan hatalar yapabilirler.

Şimdi düşünüyorum ve aklıma yepyeni bir paragraf geliyor:

Bu iş AKP'ye birkaç puana mal oldu. Çünkü boru değil; 'ana yüreği' denklemi mevcut! AKP'ye oy vermiş bilinçli(!) ailelerin çocukları çekecek bu işin çilesini. Çocuğunun çilesi ana-babanın çilesini tetikler. Bu da tepkiye sebep olur.

Tabi yine de bir epik başarısızlık söz konusu değil. AKP'nin asıl adamları (tepedekiler ve The Diğeri) birkaç usta açıklama ile hem pozisyonlarını korudu hem olayı kınadı hem de aradan muhalefete laf çaktı... Buraya kadar her şey olağan... Paragrafı ilginç kılan şey ise sorunun kaynağında boylu boyuna uzanan beceriden yoksun bir bürokrat!

Şöyle biraz gözlerimi kısıp geleceğe baktığımda rahatlıkla görebiliyorum. Birkaç şapşal bürokratın epik başarısızlıkları bir gün AKP'yi iktidardan edecek. Çünkü şu ana kadar bin tane olay oldu ama yine de statükocu kitlenin midesi kalkmadı.
Kimsenin kılı kıpırdamadı.
Çünkü ortam sütlimandı.
Parti bunun için çalıştı. Yarın da çalışacak.
Ama hacimleri; dolayısıyla da riskleri büyüyor. Yarın bunlara yancı olan bir kişi çıkacak ve çok kötü rezil olacak; gizli kameralar, kayıtlar falan... Sonra bir başkası makamında skandala karışacak... Sonra da işte... malumunuz...

Her yüz kişinin kırk altısından bahsediyorum...
Onları, oldukları yerde korumak için ilim ve fen ışığında popülist operasyonlar yapan AKP'den bahsediyorum...

Bir gün bir koalisyon hükümeti olacaksa bunun sorumlusu işte o "aynı cemaatten olduğumuz için savunmak zorunda kaldığımız" bürokrat olacak!

"
dedi Can Toraman.